NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF’İN 2 DEVAM SAYFASI:
75 - (2009) حدثني
سلمة بن شبيب.
حدثنا الحسن
بن أعين. حدثنا
زهير. حدثنا
أبو إسحاق
قال: سمعت
البراء بن عازب
يقول:
جاء
أبو بكر
الصديق إلى
أبي في منزله.
فاشترى منه
رحلا. فقال
لعازب: ابعث
معي ابنك
يحمله معي إلى
منزلي. فقال
لي أبي: احمله. فحملته.
وخرج أبي معه
ينتقد ثمنه.
فقال له أبي: يا
أبا بكر!
حدثني كيف
صنعتما ليلة
سريت مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
قال: نعم.
أسرينا ليلتنا
كلها. حتى قام
قائم الظهيرة.
وخلا الطريق
فلا يمر فيه
أحد. حتى رفعت
لنا صخرة
طويلة لها ظل.
لم تأت عليه
الشمس بعد. فنزلنا
عندها. فأتيت
الصخرة فسويت
بيدي مكانا. ينام
فيه النبي صلى
الله عليه
وسلم في ظلها.
ثم بسطت عليه
فروة. ثم قلت:
نم. يا رسول
الله! وأنا أنفض
لك ما حولك.
فنام. وخرجت أنفض
ما حوله. فإذا
أنا براعي غنم
مقبل بغنمه إلى
الصخرة، يريد
منها الذي
أردنا. فلقيته
فقلت: لمن
أنت؟ يا غلام!
فقال: لرجل من
أهل المدينة.
قلت: أفي غنمك
لبن؟ قال: نعم.
قلت: أفتحلب
لي؟ قال: نعم.
فأخذ شاة.
فقلت له: انفض
الضرع من
الشعر والتراب
والقذى (قال
فرأيت البراء
يضرب بيده على
الأخرى ينفض)
فحلب لي، في
قعب معه، كثبة
من لبن. قال
ومعي إدواة
أرتوي فيها
للنبي صلى
الله عليه
وسلم، ليشرب
منها ويتوضأ.
قال فأتيت
النبي صلى
الله عليه
وسلم. وكرهت
أن أوقظه من
نومه. فوافقته
استيقظ. فصببت
على
اللبن من
الماء حتى برد
أسفله. فقلت:
يا رسول الله!
اشرب من هذا
اللبن. قال
فشرب حتى
رضيت. ثم قال
"ألم يأن
للرحيل؟" قلت:
بلى. قال
فارتحلنا بعد
ما زالت
الشمس.
واتبعنا سراقة
بن مالك. قال
ونحن في جلد
من الأرض.
فقلت: يا رسول
الله! أتينا.
فقال "لا تحزن
إن الله معنا"
فدعا عليه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فارتطمت
فرسه إلى
بطنها. أرى
فقال: إني قد
علمت أنكما قد
دعوتما علي.
فادعوا لي. فالله
لكما أن أرد
عنكما الطلب.
فدعا الله.
فنجى. فرجع لا
يلقى أحدا إلا
قال: قد
كفيتكم ما ههنا.
فلا يلقى أحدا
إلا رده. قال
ووفى لنا.
[ش
(ينتقد ثمنه)
أي يستوفيه.
(سريت) يقال:
سرى وأسرى،
لغتان، بمعنى.
(قائم الظهيرة)
نصف النهار.
وهو حال
استواء الشمس.
سمي قائما لأن
الظل لا يظهر،
فكأنه واقف
قائم. (رفعت لنا
صخرة) أي ظهرت
لأبصارنا. (ثم
بسطت عليه
فروة) المراد
الفروة
المعروفة
التي تلبس.
(وأنا أنفض لك
ما حولك) أي
أفتش، لئلا
يكون هناك
عدو. (من أهل
المدينة)
المراد
بالمدينة، هنا،
مكة. ولم تكن
مدينة النبي
صلى الله عليه
وسلم سميت
بالمدينة،
إنما كان
اسمها يثرب.
(قعب) القعب
قدح من خشب
مقعر. (كثبة)
الكثبة هي قدر
الحلبة. قاله
ابن السكيت.
وقيل: هي
القليل منه. (إدواة)
الإدواة
كالركوة. وفي
النجد: إناء
صغير من جلد.
(أرتوى) أستقي.
(في جلد من الأرض)
أي أرض صلبة.
وروى: جدد،
وهو المستوي.
وكانت الأرض
مستوية صلبة.
(فارتطمت فرسه
إلى بطنها) أي
غاصت قوائمها
في تلك الأرض
الجلد].
{75}
Bana Seleme b. Şebîb
rivayet etti. (Dediki): Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dediki): Bize Züheyr
rivayet etti, (Dediki): Bize Ebû ishak rivayet etti. (Dediki): Bera' b. Azib'i
şunu söylerken işittim.
Ebû Bekr'i Siddîk babama
evinde iken gelerek, ondan bir semer satın aldı. Ve Azib'e:
— Oğlunu benimle gönder, bunu benimle birlikte
evime götürsün, dedi. Babam bana:
— Bunu götür, dedi. Ben de götürdüm. Babam
parasını alarak onunla birlikte dışarı çıktı ve ona :
— Yâ Ebâ Bekr! Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'e birlikte yürüdüğün gece ne yaptınız, bana anlat, dedi. Ebû Bekr şunu
söyledi:
— Pekiyi (anlatayım)! Bütün gece yürüdük. Tâ
ki, günün yarısı oldu. Nihayet yol boşaldı, ondan hiç bîr kimse geçmez oldu.
Karşımıza gölgesi olan uzun bir kaya dikildi. Üzerine henüz güneş gelmemişti.
Onun yanına indik. Ben kayaya vararak gölgesinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in uyuyacağı
bir yeri elimle düzelttim. Sonra üzerine bir kürk serdim. Sonra!:
— Uyu yâ Resûlallah! Ben senin için etrafına
göz kulak olurum, dedim. O da uyudu.
Derken etrafını gözetmek için dışarı çıktım. Bir de baktım, bir koyun
çobanı koyunlarıyla kayaya doğru geliyor. Ondan bizim dilediğimizi diliyor. Çobanın karşısına
çıkarak :
— Sen kimin çobanısın ey çocuk? diye sordum.
— Medine (Mekke şehri) ahâlisinden bir adamın!
cevâbını verdi.
— Koyunlarında süt var mı? dedim.
— Evet! cevâbını verdi.
— Benim için süt sağar mısın? diye sordum.
— Evet! dedi. Ve bir koyun tuttu. Kendisine:
— Memeyi kıldan, topraktan ve kirden silk!
dedim. (Ebû ishak demiş ki: Berayı ellerini birbirine vurarak silkerken
gördüm.) Çoban bana yanındaki bir ağaç çanağa bir miktar süt sağdı. Benim
yanımda da ufak bir tulum vardı. Onunla Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'e
içsin ve abdest alsın diye su taşıyordum. Müteakiben Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) 'e geldim ama onu uykusundan uyandırmaya kıyamadım. Müteakiben
uyandığına rastladım. Ve sütün üzerine su döktüm. Hattâ alt kısmı soğudu ve:
— Yâ Resûlallah! Bu sütten iç! dedim. O içti,
benim gönlüm de razı oldu. Sonra:
«Yolculuk için vakit
geldi mi?» diye sordu.
— Hay hay (geldi) dedim. Ve güneş devrildikten
sonra yola revan olduk. Biz katı bir toprak üzerinde giderken Sürâka b. Mâlik
peşimize takıldı. Bunun üzerine ben :
— Yâ Resûlallah! Erişildik! dedim.
«Üzülme! Şüphesiz ki,
Allah bizimle beraberdir!» buyurdu. Ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
ona beddua etti. Hemen atının ayakları karnına kadar yere battı. Ve zannederim
şöyle dedi:
— Ben anladım ki, siz bana beddua ettiniz.
Şimdi benim lehime dua ediniz. Allah benim dileğimi sizden geri çevirmek için
duanızı kabul etmiştir, dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'de dua
etti. Sûrâka kurtuldu. Hemen geri döndü. Rastladığı herkese:
— Sizin nâmınıza burada olanlara kâfi geldim,
diyor; rastladığı herkesi geri çeviriyordu. (Hasılı) Bize verdiği sözünde
durdu.
75-م - (2009) وحدثنيه
زهير بن حرب.
حدثنا عثمان
بن عمر. ح وحدثناه
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا النضر
بن شميل.
كلاهما عن
إسرائيل، عن
أبي إسحاق، عن
البراء. قال:
اشترى
أبو بكر من
أبي رحلا
بثلاثة عشر
درهما. وساق
الحديث. بمعنى
حديث زهير عن
أبي إسحاق.
وقال في
حديثه، من
رواية عثمان
بن عمر: فلما
دنا دعا عليه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فساخ
فرسه في الأرض
إلى بطنه. ووثب
عنه. وقال: يا
محمد! قد علمت
أن هذا عملك.
فادع الله أن
يخلصني مما
أنا فيه. ولك
علي لأعمين
على من ورائي.
وهذه كنانتي. فخذ
سهما منها.
فإنك ستمر على
إبلي وغلماني
بمكان كذا
وكذا. فخذ
منها حاجتك.
قال "لا حاجة
لي في إبلك"
فقدمنا
المدينة ليلا.
فتنازعوا أيهم
ينزل عليه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فقال
"أنزل على بني
النجار،
أخوال
عبدالمطلب، أكرمهم
بذلك" فصعد
الرجال
والنساء فوق البيوت.
وتفرق
الغلمان
والخدم في
الطرق. ينادون:
يا محمد! يا
رسول الله! يا
محمد! يا رسول
الله!
[ش
(فساخ فرسه في
الأرض) هو
بمعنى ارتطمت.
(لأعمين على
من ورائي)
يعني لأخفين
أمركم عمن
ورائي ممن
يطلبكم،
وألبسه عليهم
حتى لا يتبعكم
أحد].
{m-75}
Bana bu hadîsi Züheyr b.
Harb da rivayet etti. (Dediki): Bize Osman b. Ömer rivayet etti, H.
Bize bunu ishak b.
ibrahim dahi rivayet etti. (Dediki): Bize Nadr b. Şümeyl haber verdi. Her iki
râvi israil'den, o da Ebû ishak'dan, o da Bera'dan naklen rivayet etmişlerdir.
Bera' şöyle demiş :
Ebû Bekr babamdan on üç
dirheme bir semer satın aldı... Ve râvi hadîsi Züheyr'in Ebû ishak'dan rivayet
ettiği hadîs mânâsında nakletmiştir. O, Osman b. Ömer'den rivayet ettiği
hadîsinde şöyle demiştir :
«Sürâka yaklaşınca
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona beddua etti. Ve atı karnına kadar
yere battı. Sürâka ondan atladı ve :
— Yâ Muhammed! Anladım ki, bu senin işindir.
imdi Allah'a dua et de, bulunduğum halden beni kurtarsın. Senin için boynuma
borç olsun, arkamdan gelenlere hâlinizi gizleyeceğim, işte ok torbam.
Onlardan bir ok al. Sen filân ve filân
yerde benim develerimin ve çıraklarımın yanına uğrayacaksın. Onlardan hacetini
de al, dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Benim, senin develerine
ihtiyacım yoktur!» buyurdular. Müteakiben Medine'ye geceleyin geldik.
Medîneliler Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kim'e misafir olacağı
hususunda münakaşa ettiler. Bunun üzerine:
«Ben, Benî Neccâr'a,
Abdu'l-Muttalib'in dayılarına misâfir olur, bununla onlara ikramda bulunurum.»
buyurdular. Derken erkekler ve kadınlar evlerin üstlerine çıktılar. Çocuklar ve
hizmetçiler yollara dağıldılar.
— Yâ Muhammed! Yâ Resûlallah! Yâ Muhammed! Resûlallaîı! diye
sesleniyorlardı.»
İzah:
Bu hadîsi Buhari «Kitâbu'l-Menâkıb»'de
tahric etmiştir.
Hadîsdeki Medine 'den
murad; Mekke şehridir. Gerçi Kaadî Iyâd burada Medine'nin zikredilmesi bir vehm
eseridir demişse de, Nevevî bunu doğru bulmamış, doğrusu Mekke'dir, demiştir.
Çünkü o zaman Medine'nin ismi henüz Yesrıb idi. Ona Medine ismi sonradan
verilmiştir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekr (Radiyallahu anh) çobanın sütünü nasıl
içmişlerdir. Halbuki çoban koyunların sahibi değildir.
Bu suâle birkaç vecihle
cevap verilmiştir :
1- Arablar misafire
veya yolcuya süt ikram etmesi için çobanlarına izin verirlerdi. Bu onların
âdeti idi.
2- Çoban Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekr'in bir dostunun çobanı idi. Bu takdirde
onun koyunlarından süt içmeleri caizdir,
3- Koyunlar kendisine
eman verilmeyen bir harbînin malıdır. Binâenaleyh sütleri içilebilir.
4- ihtimal ki, Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekr (Radiyallahu anh) bu süt'ü muztar
kaldıkları için içmişlerdir. Nevevi ilk iki cevabın daha güzel olduğunu
söylemiştir.